Nedir bu kelime, icat mı? Buluş mu? Yenilir mi? İçilir mi? Yoksa bizi içinde bulunduğumuz olumsuz durumdan kurtaracak sihirli bir değnek mi?
İnovasyon Latince bir sözcük olan ’innovatus’tan türedi. İngilizcede İNNOVATİON olarak karşılık buldu, Türkçede ise YENİLİK. Baktık yabancılar telaffuzda zorluk çekiyor hemen değiştirdik kelimeyi birazda batılı olsun diye. Adına İNOVASYON dedik!
İnovasyon; OECD ve Avrupa komisyonu tarafından hazırlanan ve Tubitak tarafından Türkçe’ye çevrilen raporda:
“Yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal veya hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonlarında veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulamasıdır.” Diye tanımlandı.
Uzun yıllardır, makro ekonomik koşullar, yüksek faiz oranları ve enflasyon Türkiye’de inovasyon için önemli bir dezavantaj oluşturdu. Gerek sanayide verimsizlik çığlıklarının artması, gerek eğitim kalitesinin düşüklüğü, gerekse Dünya’nın değişim hızına ülkemizin ayak uyduramaması bize inovasyonu mecbur kıldı. Türkiye’nin ulusal kalkınmasında önemli bir girdi olduğuna inanılarak başta özel sektör, akademisyenler sivil toplum örgütleri ve hatta kanun destekleri ile hükümet “Ulusal İnovasyon Hareketi” ni başlattı. Bu başlangıçta ancak 2003 yılının son çeyreğine yetişti. Peki Hükümet neden bu hareketin için de olmak istedi? Dersiniz. Aslında bunun da cevabı oldukça basit. Hükümetlerinde artık Dünya’da kendi İnovasyon Stratejilerini çizmek zorunda kalmaya başladıkları için.
Bu hareketin başlamasındaki amaç ise; günümüzde rekabet avantajını sürdürebilmenin maliyet ve etkinliklerin düşürülmesinin çok önüne geçtiğinin, yeni pazarlar yaratmanın, pazara daha fazla katma değer sağlayan ürünlerin girmesi gerektiğinin ve küresel ortamda daha fazla inovasyon yapabilmenin vazgeçilmez bir şart olduğunun anlaşılmasıdır.
Öyle ki bir çok ünlü marka, şirketlerine yüksek oranda kar getirebilecek fikirlere ihtiyaç duydukları için yüksek ödüllü inovasyon yarışmaları açmaya başladı.
GENE SINIFTA KALDIK
ABD Ulusal Üreticiler Birliği(NAM)’nin hazırladığı 2009 yılı küresel inovasyon endeksine göre Türkiye en büyük 20 ekonomi arasında inovasyon konusunda 18’nci, tüm ekonomiler arasında ise 58’nci sıradaymış. The Economist dergisinin hazırladığı listeye göre ise 2004-2008 yılları arasındaki performansıyla Türkiye 52. sırada. 2009-2013 yılları arasında ise 1 sıra yükselerek 51. sıraya gelmemiz bekleniyormuş.
TÜRKİYE’DEKİ İŞLETMELERDE İNOVASYONUN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
- İnovasyonu Bilmemek
Öncelikle inovasyonun kelime anlamını ve içeriğini bilmemiz gerekmektedir. Çoğu firma yöneticilerine baktığımız zaman İnovasyonun birinci öncelikleri olduğunun altını çizerler. Fakat bu yenilikten beklentilerini bir türlü tanımlayamazlar. Her anlamda yenilenmenin her zaman olumlu yanlarını düşünürler. Fakat stratejik yol haritaları olmadığı için genel de başarıya ulaşamazlar ve çalışanlar arasında güven kaybına yol açarlar.
- Kültür Çatışmaları
“Eski Köye Yeni Adet”
Ülkemizde çok az işletme vardır 3.kuşak tarafından yönetilebilen. Kurucular, kurulum aşamasında, kendileri işin başında olduğu, bedensel ve zihinsel olarak çalıştıkları ve kararları hızlı bir şekilde alabildikleri için kısa sürede bu aşamayı tamamlarlar. Ancak zorluklar yeni yeni gelmeye başlamaktadır. Alın terini akıttıkları, zamanlarını ve sağlıklarını verdikleri firmaları belli bir büyüklüğe geldiği ve işin yanında artık yönetim fonksiyonlarının oluşmaya başladığı aşamada yönetim ve organizasyon, insan kaynakları, verimlilik, kalite, maliyet muhasebesi, insan ilişkileri vb… alışık olmadığı hatta lüks gibi gördüğü kavramlar işin içine girdiğinde sıkıntılar da başlar. Bu durumda devreye ya hâkimiyeti kaybetmemek adına firma değişime-gelişime kapanır(bütüne hâkim olmak adına), ya da yanlış karar almalar başlar.
- Lider Eksikliği
Ülkemizde her zaman karıştırılan kavramlar olmuştur “Yöneticilik” ve “Liderlik” kelimeleri. Bugüne baktığımız da müthiş bir genç jenerasyon gelmektedir. Ah bir de hemen yönetici olmak istiyorum demeseler. Önce mutfağa gireyim, kolları sıvayayım, teoriyi pratiğe çevireyim deseler. Yönetici enflasyonu yaşanan ülkemizde herkes yönetmeye soyunmuşken, liderlik her zaman aranan bir erdem olmuştur. Bu gidişle de her halde olmaya devam edecek. Liderler sürekli yenilik ihtiyacı hissederler. Durağan yapıyı sevmezler, vizyonları geniştir, yeniliğin üzerine giderler, herkesin rollerini belirlerler, ekip olgusu ön plandadır. İşte ihtiyaç bu noktada kendini hissettiriyor.
- Bütçe Yok
- Zaten zor karar verdik yenilenmeye, bir de başımıza para derdi çıkartma.
- Biz bu işi para kazanmak için yapıyoruz, harcamak için değil.
Gibi benzeri cümleleri çok duyarız iş hayatında. Oysaki gelişim, değişim yeni uzmanlıklar ortaya koymuştur. AR-GE gibi, ÜR-GE gibi, İş Geliştirme gibi. Bu çalışmalar bütçesiz olmuyor, olamazda. Bu konuda en azından kaynak olarak devlet teşviklerini ve hibelerini araştırarak, oradan aktarabileceğimiz finansman ile çalışmalarımıza doğru hedef ve planlarla başlayabiliriz. Kaynakları israf etmemek kaydı ile tabii ki.
- Takım olmadan olmaz
Yenilenme, bireysel bir süreç değildir. Belki fikir bireysel olabilir fakat bu sadece başlangıçtır. Yeni bir fikir ürünü, ürün ise oluşum aşamasında üretimi, planlamasını, lojistiğini, pazarlamasını ve daha bir çok destek kolunu beraberinde getirir. Bu da İnovasyon sürecine sayısız insanın katılımını gerektirir. Bireysellikten takım olgusuna geçiş demektir.
Sonuç olarak İnovasyon; Ne yenilen, ne içilen, ne de hayatımızın olumsuzluklarını hemen değiştirebilen sihirli bir değnektir.
İnovasyon; dünya’da bizi 3. Dünya ülkesi klasmanından çıkarıp yukarılara taşıyacak, refah düzeyimizi arttıracak, bilgimizle, çağdaşlığımızla, gerçekten “Eyvah Türkler Geliyor” dedirtecek bir reçetedir. Bu reçeteyi doğru algılamak, uygulamak ve geleceğimize taşımak ZORUNDAYIZ.