Dünya’da çalışanların önündeki en büyük sorunlarının başında iş sağlığı ve iş güvenliği konusu gelmektedir. Özellikle 2. Dünya savaşından günümüze sanayi devrimi yaşayan ve dünyanın neredeyse her karış toprağına fabrika bacaları diken ekonomi, iş kazalarının hayatımıza girmesine ve her yıl onbinlerce insanın hayatını yitirmesine sebep olmaktadır. Devletlerin çalışma örgütlerini en fazla zorlayan, en fazla önlem almaya iten fakat bir o kadar da başarı sağlayamadığı konuların başında gelmektedir. Aslında amaç hep aynıdır.”İş kazalarının olmaması, güvenlik içinde çalışmasının devam etmesi ve çalışanların iş yerlerinde daha verimli çalışmasıdır”. Her yıl dünyada binlerce işçinin öldüğü on binlerce işçinin vücut uzuvlarının bir parçasını kullanamayacak derecede kaybettiği iş kazaları olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporlarına göre iş kazaları bakımından ülkemiz Avrupa’da birinciliği, dünya’da ise üçüncülüğü hiçbir ülkeye kaptırmıyor.
Ülkemizde yılda ortalama 170 bin iş kazası meydana gelirken, iş kazalarında ölenlerinin sayısının bin 140, sakat kalanların 2 bin 850 kişi olduğu istatistiklerde yar alıyor. Bu rakamlar her 43 saniyede bir iş kazasının olduğunu, her 110 dakikada da bu iş kazalarının ölümlü olduğunu göstermektedir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği çalışmalarının istenilen sonuca ulaşmasında, devlet, işçi ve işverene bu noktada önemli görevler düşmektedir.
Devlet, otorite ve yasama gücünü kullanarak kalıcı, anlaşılır ve caydırıcı düzenlemeler yapmalı, koordinasyonu sağlamalı, ayrıca kontrol, denetim görevini aksatmadan uygulamalı ve bunların dışında bilimsel araştırmaları teşvik etmelidir.
İşverenler, işyerinde sağlığı bozucu durumları ortadan kaldırmak ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak için her türlü tedbiri almalıdır. İş güvenliği malzemelerini ve gereken araç gereci temin etmeli, ayrıca kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmelidir. Kullanımını teşvik etmek durumundadır. Devlet, özellikle kanun ve yönetmeliklerle işverene iş güvenliği konusunda önlem almaya zorlamaktadır.
Bu Zorunlulukların bazılarını yazmamız gerekirse;
- Her 10 çalışandan en az 1 çalışanına Temel İlk Yardım Eğitimi aldırmasını,
- İşletmenin risk analizinin çıkartılmasını,
- Her yıl tüm çalışanlarına iş güvenliği, ergonomi, yangın vb… eğitimlerini aldırmasını,
- Periyodik sağlık muayenelerinin yapılmasını,
- İş yeri hekimi çalıştırmasını şart koşmuştur.
Devlet kurumlarının bu kurallara uymayan firmalara, para cezasından, iş yeri kapatma cezasına kadar birçok yaptırımı vardır.
İşletmeler bütün bu çalışmaların organizasyonunu kendi içlerinde yetki almış çalışanlarına yaptırta bilecekleri gibi tüm bu çalışmaları organize edecek, yetki almış özel şirketler ve eğitim kurumlarına da projeyi verebilir. İşverenlerin bu firmalarda özellikle dikkat etmesi gereken konu ise Çalışma Bakanlığı tarafından yetki verilmiş firma olup olmadığının sorgulanmasıdır.
Çalışan tarafında iş güvenliğine bakacak olursak, işini özenle ve dikkatle yapmalı, sağlanan koruyucu araç ve gereçleri kullanmaya özen göstermeli, dikkatli çalışmalıdır. Çalışanlar adına en büyük yaşanan sorun verilen iş güvenliği malzemelerinin kullanılmamasıdır. Çalışırken konuşmayı, sohbet etmeyi seven bir toplum olarak gürültülü bir ortamda verilen iş güvenliği kulaklıklarını takmıyoruz. Neden mi? Çünkü taktığımızda konuşamıyoruz. Fakat sonucunda duyum reflekslerimiz zamanla zayıflıyor ve duyu kaybına uğrayabiliyoruz.
Sonuç olarak;
Geçmiş dönemlerde “İşçi sağlığı, işçi güvenliği, iş riskleri, vb… kavramlar çok ön planda değilken, sanayileşmeye bağlı olarak bugün daha da önem kazanmıştır. Günümüzde artık işyerlerinde çalışan işçilerin sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir takım sorunlar çalışanları çeşitli tehlikelerle baş başa bırakırken, iş verimini ve işletmenin geleceğini de tehlikeye sokmaktadır.
Bu problemden kurtulabilmemiz için, devletiyle, işvereniyle, işçisiyle hepimizin taşın altına elimizi sokmamız gerek. Yoksa her 110 dakikada, bir çalışanımızı daha kaybederiz.
Barış GÜL