Gerçekten de çağımızın en önemli hastalığı olma yolunda ilerliyor iletişim(sizlik). Aynı dili konuşmamız, aynı jest ve mimikleri kullanıyor olmamıza rağmen anlaşabiliyor muyuz?
Tartışılır;
Ne kadar iletişim yolları, imkânları çeşitlense de, önümüze bizi iletişim kurmaya zorlayan aletler, yazılımlar koysalar da, iletişim kurmak adına yüklü paralar harcatsalar da, iletişim kurduğumuzu zannediyoruz.
Zannediyoruz diyorum, çünkü İletişimi etkinleştiren unsurların yüzde 60’ını beden dili, yüzde 30’unu diksiyon, ses tonu, tonlama, yüzde 10’unu kelimeler oluşturuyor. Şimdi soralım kendimize, kaçımız beden dilini, diksiyonunu ve kelimeleri aktif kullanabiliyor? Kaçımız okullarında ya da kişisel gelişimlerinde beden dili ve diksiyon eğitimleri ile iletişim becerisine katkıda bulundu? Çocuklarımızı tam algılama zamanlarında emanet ettiğimiz öğretmenlere, bizi mahkeme salonlarında iletişimiyle savunacak avukatlara, ülkemizi emanet ettiğimiz siyasetçilere, hayatımızı teslim ettiğimiz doktorlara bile okullarında bu eğitimler verilmiyor. Meslek yaşamlarına, en güçlü silahından yoksun bir şekilde başlamak zorunda bırakılıyorlar. Hem mesleki hem de kişisel gelişim adına çok büyük bir eksiklik. Bize eğitim hayatımız boyunca öğrettikleri tek iletişim kanalı sadece kelimeler. İşte biz bu yüzde 10’luk dilimle iletişim kurmaya çalışıyoruz. Dilerseniz bu yüzde 10’luk dilimi de biraz açalım.
“İngiltere ve Almanya; 12 yaşına kadar çocuklarına en az 5000 kelime öğretmeyi hedeflemektedirler. Yetişkin ve kültürlü bir insan da ise mevcut 30.000, hedef ise 40.000 kelime.
Bizdeki ortalama kullanılan kelime sayısı ise, (hazır olun) 300-400’dür. Yani yüzde 1. İşte bu sebeplerle kurduğumuzu zannediyoruz diyorum. Birde İletişimin önüne “ETKİLİ” kelimesini eklersek işte o zaman işler daha da karmaşık bir boyut alıyor. Peki, ne yapalım? Önce iletişimin ne anlama geldiğini ve iletişimden ne beklediğimizi sorgulamakla başlayalım.
Türk Dil Kurumu’nun büyük sözlüğünde iletişim;
Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon olarak tanımlanıyor.
İki insan birbirinin farkına vardığı andan itibaren iletişim başlıyor. Söylediği, söylemediği, yaptığı, yapmadığı her şey anlam kazanıyor. Bunu bilmemiz ve bu konudaki eksikliğimizin farkında olmamız gerekiyor.
Etkili İletişim ise, tüm iletişim çabalarımızın sonucunda bize mutlaka geri bildirimin gelmesidir.
Karşımızdaki kişiye, bir şey söylediğimizde, beden dilimiz ile bir konu anlattığımızda vb… konularda mutlaka kişinin verdiğimiz mesajı algılaması ve bize olumlu ya da olumsuz geri bildirimde bulunması gerekiyor. Yani etkili iletişimde önemli olan bizim anlattığımız değil, karşı tarafın ne algıladığıdır. Eğer bu noktada geri bildirim gelir ise, karşımızdakinin yanlış anlayıp anlamadığını da sorgulamış, yanlış anlaşılmaları, eylem öncesi gidermiş oluruz. Böylelikle “Ben ona söylemiştim”, “O yanlış anlamış”, “Ben bunu söylemek istememiştim” vb… sorunları da yaşamış olmayız. İletişim kurmak düşünüldüğü gibi kolay bir şey değil. Genlerle doğuştan da geçmiyor.
Sonuç olarak; Öncelikle doğru ve etkili iletişim kurma seviyemizin farkına varmamız, eksiklerimizi tespit edip tamamlamamız, iletişim becerilerinin sürekli geliştirilebilir bir yetkinlik olduğunu unutmamamız gerekiyor. Aktarmak istediklerimizin yanlış anlaşılmaması, yok yere karşımızdakinin kalbinin kırılmaması, vakit, para, imaj, verim kayıplarının yaşanmaması, vb… konular için iletişim seviyemizi “Doğru ve Etkili İletişim Seviyesine” çıkartmak ZORUNDAYIZ.
Barış GÜL
Faveo Danışmanlık
Genel Müdürü